DEVAM-3: 1. Zekatın Farziyeti
حدثنا
أبو اليمان
الحكم بن
نافع: أخبرنا
شعيب بن أبي
حمزة، عن
الزهري: حدثنا
عبيد الله بن
عبد الله بن
عتبة بن
مسعود: أن أبا
هريرة رضي الله
عنه قال:
لما
توفي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وكان أبو بكر
رضي الله عنه،
وكفر من كفر
من العرب،
فقال عمر رضي
الله عنه: كيف
تقاتل الناس؟
وقد قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
(أمرت أن
أقاتل الناس
حتى يقولوا لا
إله إلا الله،
فمن قالها فقد
عصم مني ماله
ونفسه إلا
بحقه، وحسابه
على الله). فقال:
والله
لأقاتلن من
فرق بين
الصلاة والزكاة،
فإن الزكاة حق
المال، والله
لو منعوني عناقا
كانوا
يؤدونها إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم
لقاتلتهم على
منعها. قال
عمر رضي الله
عنه: فوالله
ما هو إلا أن
قد شرح الله
صدر أبي بكر
رضي الله عنه، فعرفت
أنه الحق.
[-1399-] Ebu Hureyre r.a. şöyle anlatır: Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem vefat etmiş, Ebu Bekir halife olmuştu. Bu sırada Araplar'dan bir kısmı
irtidad etmişti (dinden çıkmıştı). Bu arada Ömer, Ebu Bekir'e,
"Resulullah, "Bana, insanlarla, Allah'tan başka ilah yoktur'
deyinceye kadar savaşmak emredildi. Bu sözü söyleyen kimse, başka haklı bir
sebep olmadıkça, malını ve canını benim nezdimde koruma altına almış olur.
Hesabı ise artık Allah'a kalmıştır" buyurduğu halde insanlara nasıl savaş
açıyorsun ?!" demiştir.
Tekrar: 1457, 7284
[-1400-] (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e şöyle cevap vermiştir): "Allah'a
yemin ederim ki, namazla zekatı ayranlarla (namaz kılıp da zekat vermek
istemeyenlerle) savaşacağım. Çünkü zekat, mal üzerindeki bir haktır. Vallahi
eğer Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e verdikleri bir dişi oğlağı bana
vermekten kaçınırlarsa bundan dolayı onlara savaş açarım." Bunun üzerine
Hz. Ömer, "Bu, Allah'ın Ebu Bekir'in gönlüne koyduğu düşünceden başka bir
şey değildir. Anladım ki bu çok doğru bir görüştür" demiştir.
Diğer tahric edenler: Tirmizi İman; Nesâî, Tahrimüddem;
AÇIKLAMA: Zekat kelimesi lügatte, "artmak"
(nema) ve "temizleme" anlamlarına gelir.
Zekat1'in terim olarak kullanılmasında yukarıdaki her iki anlam
da dikkate alınmıştır.
Artma" anlamı dikkate alınmıştır:
Zekat verildiği zaman malda artma meydana gelir. Çünkü sadaka
malı eksiltmez. Diğer yandan sevabı kat kat artırır. Nitekim Allah sadakaları
artıracağını beyan etmiştir.
Zekat sebebiyle sevap artar veya zekat, artma (nema) özelliğine
sahip (ticaret, ziraat gibi) mallardan verilir.
Temizleme" anlamı da dikkate alınmıştır. Çünkü zekat, nefsi
cimrilikten ve günahlardan temizler. Zekat, İslam'ın üzerine bina edildiği beş
şarttan üçüncüsüdür.
İbnü'l-Arabî şöyle demiştir: "Zekat; farz olan sadaka,
mendup olan sadaka, nafaka, hak ve afv (fazlalık) anlamında kullanılır.
Zekatın şer'i (ıstılahı) anlamı ise, üzerinden bir yıl geçmiş
olan nisap miktarı malın bir kısmım fakirlere ve Nebi s.a.v.in soyu olan
Haşimoğulları ve Muttaliboğulları soyundan olmayan diğer hak sahiplerine
vermektir.
Zekatın rüknü samimiyettir. Farz olması için nisap miktarı mala
sahip olmak ve bu malın üzerinden bir yıl geçmesi gerekir.
Zekat, akıllı, ergenlik çağına girmiş ve hür kimselere farzdır.
Zekat verildiği zaman, dünyadaki ödeme farziyeti düşer, ahirette de sevap elde
edilir.
Zekatın hikmeti, insanı kirlerden temizlemek, derecesini
yükseltmek, hür insanlara (Allah'a) kul olma duygusunu yaşatmaktır."
Burada nakledilen görüşler doğru olmakla birlikte "zekatın
kimlere farz olduğu" konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Zekat, delil getirmeye bile ihtiyaç duyulmayacak şekilde kesin
bir emirdir. Sadece bazı ayrıntılarda ihtilaf edilmiştir. Zekatın farziyetini
inkar eden kişi kafir olur.
Buharî bu konuda altı hadis kaydetmektedir:
1- Ebu Süfyan'dan rivayet edilen, namaz kılmayı, zekat vermeyi,
akrabalık ilişkilerini canlı tutmayı ve iffetli olmayı emreden hadistir. Bu
hadisin akla gelen ilk anlamı, sayılan hususların farz olduğu yönündedir.
2- İbn Abbas'ın (r.a.) naklettiği, Muaz'ın Yemen'e
gönderilmesini anlatan hadistir. Bu hadis, yukarıdaki hadisten daha açık bir
şekilde zekatın farz olduğunu gösterir.
3- Ebu Eyyub r.a.'dan nakledilmiştir. Cennet'e girmeyi
sağlayacak amel ile ilgili sorudan bahsedilmektedir. Namaz kılmak, zekat vermek
ve akrabalık bağlarının canlı tutulması cennete girmeyi sağlayıcı amel olarak
gösterilmiştir. Bu hadisin, zekatın farziyetini ifade etme bakımından kapalı
olduğu yönünde bir itiraz gelirse buna şöyle cevap verebiliriz:
a. Cennete girmeyi sağlayacak bir amel sorulduğu zaman,
farzlardan bahsetmeden, nafile olan şeylerle cevap verilmez. Dolayısıyla
buradaki ifadeyi farz olan zekat olarak yorumlamak lazımdır.
b. Zekat, namazla birlikte anılmıştır. {Dolayısıyla namaz gibi
zekat da farzdır).
c. Cennete girmeye vesile olan ameller arasında zekata da yer
verilmiştir. Demek ki zekat vermeyen kimse cennete giremeyecektir. Cennete
giremeyen cehenneme girer. Bu durum zekatın farz olmasını gerektirir.
d. Ebu Hüreyre ve Ebu Eyyub hadislerinde anlatılan kıssa
aynıdır. Dolayısıyla İkinci hadisle birincisini tefsir edebiliriz. Yani,
"farz olan zekatı ödersiniz" ifadesi, zekatın farz olduğunu gösterir.
Yukarıdaki itiraza verilebilecek en güzel cevap da budur.
4- Ebu Hüreyre hadisidir ki daha önce açıklamıştık.
5- İbn Abbas'ın rivayet ettiği Abdülkays kabilesinden gelen
heyetle ilgili olan hadistir. Bu hadis de, açıkça zekatın farz olduğunu
gösterir.
6- Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği, zekat vermeyenlere karşı Hz.
Ebu Bekir'in savaş açmasını anlatan hadistir. Burada delil olarak getirilen
kısım, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, "Kişinin, can ve mal
dokunulmazlık hakkını elde etmesi, hakkı eda etmesine bağlıdır. Maldaki hak da
zekattır" buyruğudur.
Hadiste geçen "Ardarda bir kaç kez, 'Bu adama ne oluyor?'
denilince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'Onun bir ihtiyacı var'"
ifadesi konusunda İbnü'l-Cevzî, "Bunun anlamı, "(Soruyu soran
kimsenin) önemli ve faydalı bir ihtiyacı vardır. Çünkü soru sormakla ihtiyacı
olanı anlamıştır" demiştir.
"Akrabalık bağlarının canlı tutulması" konusunda
Nevevî şöyle der: "Bunun anlamı, gücün nispetinde, akrabalarına iyi
davranmak, onlara İnfakta bulunmak, selam vermek, ziyaret etmek, itaat etmek
vb. güzel davranışlardır. Burada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer
hayırlar yerine, muhatabın durumunu dikkate alarak özellikle bundan
bahsetmiştir. Soruyu soran kişi belki de akrabaları ile ilişkisini zayıf
tuttuğundan dolayı, sırf o kişi için, bu husus önemliydi.
Buradan şu sonucu çıkartabiliriz: "Bir amel, muhatabın,
ameldeki zorluk ya da kişinin gevşekliği gibi bir sebeple, bu konuda uyarılmaya
ve teşvik edilmeye ihtiyacı varsa özellikle belirtilebilir."
Hadiste, "farz namazı kılarsın, farz olan zekatı
ödersin" ifadesi, nafile olan sadakaların kasdedilmediği anlaşılsın diye
"farz" kaydı ile zikredilmiştir. Çünkü burada "zekat"
sözcüğü sözlük anlamında kullanılmıştır.
Hadiste, "Ramazan orucunu tutarsın" denilerek oruç
zikredildiği halde hacdan bahsedilmemiştir. Çünkü belki soru soran kişi, hac
yaptığını söylemişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bu sebeple haccı
zikretmemiştir.
Hadiste yer alan, "Cennetlik bir kimse görmekten hoşlanan
bu adama baksın" ifadesi şu iki şekilde yorumlanabilir:
1. Resulullah (s.a.v.) onun cennetlik olduğunu bildiği için bunu
haber vermiştir.
2. Burada kasdedilen, emredildiği şekilde amelde bulunmaya devam
ederse cennetlik olmasıdır. Nitekim Müslim'de geçen Ebu Eyyub'a ait şu rivayet
bu görüşü desteklemektedir: "Emredilen şeye devam ederse cennete
girer."
Kurtubî şöyle der: "Bu hadis ve bedevi ile ilgili hikayenin
anlatıldığı Ebu Talha hadisi, nafileleri terketmenin caiz olduğunu
göstermektedir. Fakat sünnetleri sürekli terkeden kişinin dinî hassasiyeti
azalmış demektir. Eğer küçük gördüğü için terkeder ve sünnetlerden yüz
çevirirse, bu fasıklık anlamına gelir. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve
sellem , 'Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir' buyurmuştur. Sahabe
ve tabiun, farz gibi sünnetleri de hiç terketmezlerdi. Sevaplarına bakarak
aralarında ayırım yapmazlardı. Fakihler, iade ve terk, terkedilmesi halinde
gerekli cezanın ne olduğunu belirleme ihtiyacını hissedip gruplandırma yapınca
bazı insanlar sadece farzları yapmayı yeterli gördüler, sünnetler onlara ağır
geldi. Sünnet ve nafilelerin önemini kavrayıp onlardan da sevap kazanma gayreti
içine girdikleri zaman bunları yapmak kendilerine çok kolay gelecektir."
Zekatın Farz Olma Zamanı
Zekatın İlk olarak ne zaman farz kılındığı konusunda görüş
ayrılığı bulunmaktadır. Çoğunluğa göre hicretten sonradır. Bir görüşe göre
oruç farz kılındıktan sonra hicri 2. yılda farz kılınmıştır. Bu Nevevî'nin
görüşüdür.
İbnü'l-Esîr'in, "el-Kam Tarîh" adlı eserinde
belirttiğine göre kesin olarak hicri 9. yılda farz kılınmıştır.
İbn Huzeyme ise hicretten önce farz kılındığını iddia etmiştir.
Delil olarak, Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği Habeşistan'a hicreti anlatan
rivayeti gösterir. Bu olayda, Cafer, Peygamberimiz'i (s.a.v.) anlatırken,
"Bize namaz kılmamızı, zekat vermemizi ve oruç tutmamızı emreder"
İfadesini kullanmıştır.
Bize göre bu delil tartışmaya açıktır. Çünkü o sırada henüz ne
beş vakit namaz ne de Ramazan orucu farz kılınmıştır. Dolayısıyla Cafer'in bu
sözleri muhtemelen Necaşi'ye ilk gidişi sırasında söylenmemiştir.